16 Mar AH İSTANBUL’UM
Eski günleri yad ettik bu akşam İstanbul şarkılarında.
Eskimeyen İstanbul hanımefendisi bendir çalanla.
Hamiyet Yüceses, Müzeyyan Senar’dan, eski gazinolardan.
”Akşam şerifler hayırlı olsun” selamının hayal olduğundan.
Boğaziçi’nin zarafetinden, Aşiyan’ın Aşiyan’lığından.
Yaşadıklarımızın, içimizi acıtan yaşanmışlıklarından.
Ada vapurlarından, Heybeli’den, Kınalı’dan, Büyük Ada’dan.
Kireç burnundan, façyo’dan, Ataköy’de ki Ancelo’dan.
Eğlencenin ilklerinden unutulmaz Gaskonyalı Toma’dan.
Bir biz vardık bizde, birde artık yaşayamayacağımız hatıralar.
Sohbetimizde Kurtuluş’ta Despina’nın sirtakiside var.
Anadolu Kavağı’nda rakı balığın boğazın kokusu da.
Kadıköy çarşısında beyaz fırının galetaları pandispanyaları
Baylan pastahanesinin kupkuruyileri de, peşmelbahı da var.
Taksim’de Kristal büfede ilk defa tanıştığımız ıslak hamburger de.
Divan otelin barında piyona esintisiyle yudumladığımız cintonikte.
Mutlu mu olmalıyız görüp geçirdiklerimize İstanbul’umuzda
Yanmalı mıyız el birliği ile tecavüz edilip evrilen perişanlığına.
Şimdilerde ikinci aşkım Marmaris’imle avunuyorum
Son nefese kadar sevdam bitmeyecek diye umuyorum.
Şu an masamda rakım, beyaz peynirim, kavunum, hıyarım
Az ötede bir lacivert boyalı yalnızlığında tahta masa var.
İçimde yaşadığım, gençliğimin geçtiği, dil burnundaki hatıralar.
Ah İstanbul’um sende var oldum, sende öldüm.
Sen de volkandım, ayrı kaldım hasretinden ben de kül oldum.
Bir lacivert boyalı yalnız sandalyede, yalnızlığımda söndüm!.