18 Oca BENİM İSTANBUL’UM
Sizin bilmediğiniz, bizim unutamadığımız dünyalarda yaşadık.
Balat’ın dar sokaklarında, Hacer hanım teyzenin bahçesinde,
çelik çomar oynardık, telden arabalar yapardık.
Fener parkından topladığımız, yaka, gelincik, bahar
sigaralarının kutu kapaklarıydı tüm servetimiz çocukça.
Duvarda bastı oynardık, çok mutlu olurduk kazandıkça.
Mahalle abilerimiz vardı, bize kol kanat geren,
çok çekinirdik, komşu teyzelerimizden, amcalarımızdan.
Oyun aralarında yarım ekmek arası, salça soğan,
düşündükçe ağzım sulanır, ne mutlulukmuş yaşanan.
Kuzine sobamızın üstü ana baba günü gibiydi kalabalıktan.
Çaydanlıkta çayımız, kestane kebap, mısır patlatırdık zaman zaman.
Lisede tanımaya başladım İstanbul’u, önce Emirgan,
sonra Sarıyer börekçisi, bir başkaydı Aşiyan.
Kınalı, Burgaz, Heybeli, Büyük Adalar, hatıralar!…
Müzeyyen Senar, Gönül Yazar, Hamiyet Yüceses dinledik,
Çakıl, Gar, Lunapark, Maksim, Bebek gazinolarında.
İlk kez Taksim Kristal’de tanıştık hamburgerle.
Lalezar’da , Çiçek pasajında Arjantin bira,
Kurtuluş Despina’da sirtaki oyna, Rakı keyfi bam başka.
Gecelerimizi sonlandırırdık, Apik’te içerken çorba!…
Aşklar bile bir başkaydı, plotanikti, ruh vardı, duygu vardı.
Sevgilinin, gözüne, kirpiğine, dudağına, al yanağına,
şiirler yazılırdı, besteler yapılırdı, anlam vardı!..
Düşündükçe hüzünleniyorum o günlerimi,
iki duble attıktan sonra hatıralarımda,
ne mutlu günler geçirmişim,benim İstanbul’umda!..